Hikâye anlatımını yok edemezsiniz; çünkü o insanın yapısında vardır.
Biz onu içimizde taşırız.
Margaret Atwood
Neden hikâyeleri severiz?
Neden hikâye anlatan tek tür biziz?
İnsanlar 4000 yıldır neden hikâyeler anlatıyor?
Edebiyat, neden önemli?
Hikâyelerin evrimimizdeki işlevleri nelerdir?
İnsanoğlunun belki de en önemli özelliği ölecek olduğunu bilmesidir. Ölümün farkında olmasıdır. İnsan, ölüm korkusunun üstesinden gelmek için hikâyeler yaratmaya başlamıştır. İnsanın ilk yarattığı hikâyeler ölüm ve ölümsüzlük hakkındadır. Savaşlar başladığında insan bu kez savaşlarla ilgili hikâyeler oluşturmaya başlamıştır. Yenilgilere ağıtlar, zaferler için destanlar…
Sonra aşk ve ilişkilerle ilgili romantik hikâyeler geldi. Ardından komedi… Sonra da insanı merkez alan hümanist hikâyeler… Akıl çağı… Başlarda hikâyelerin kahramanları krallar ve generallerdi. Akıl çağından sonra sıradan insanlar da hikâyelerde kahraman haline gelmeye başladı.
On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında natüralizm doğdu; insan doğayı tüm ayrıntılarıyla hikâyeleştirdi. Sonra modernizmle birlikte hikâyelere psikoloji de girmeye başladı. Daha sonra fantastik hikâyeler yaratıldı, mitolojiden yola çıkarak büyülü dünyalar, büyülü gerçeklikler ön plana çıktı. Sonra post-hümanizm ve post-modernizm… Post-hümanizmle tüm gerçekler hikâyeleştiriliyordu. Kuantum fiziğiyle post-modernizm edebiyata hâkim oldu. Tabii sadece edebiyata değil. Sanata ve felsefeye de…
İnsanın ölümlü olduğunu bilmesi, edebiyatı doğurdu. İnsan hep bir anlam aradı; içindeki boşluğu doldurabilmek için. Hikâyeler bu yüzden var oldu.
Albert Camus da buna dikkat çekti; bizim anlamı doğuştan arzuladığımızı, ancak evrenin bize hiçbir yanıt vermediğini, bu yüzden de varoluşumuzun bu içsel saçmalığa sahip olduğunu söyledi.
Anlam bulmak istiyoruz ama dünya bizim bu isteğimizi umursamıyor.
İşte bu yüzden… Anlam bulma arzumuzla, içimizdeki anlam eksikliğini telafi etmek için hikâye anlatıcılığını icat ettik.
“Hayatın anlamı nedir? Hepsi buydu — basit bir soruydu; yaş ilerledikçe insanın üzerine çöken bir soru.
Büyük aydınlanma hiçbir zaman gelmemişti.
Belki de hiç gelmeyecekti.
Onun yerine, küçük günlük mucizeler, aydınlanmalar vardı
— karanlıkta aniden çakılan kibritler gibi; işte bu da onlardan biriydi.”
Virginia Woolf, Deniz Feneri
Hikâyelerin Başka Ne İşlevi Var?
Hikâyelerin tek işlevi anlam arayışımıza çözüm olmak değil.
Hikâyeler, aynı zamanda bizi hayatta tutuyor.
Biz insanlar gerçek bilgileri hemen unuturken hikâyeleri nedense unutmuyoruz. Hayatta kalabilmemiz için ihtiyacımız olan bilgileri hikâyeler aracılığıyla öğreniyoruz.
İnsan için hikâyeler yalnızca bir anlatım biçimi değil, aynı zamanda hayatta kalmanın temel araçlarından biridir. Anlatı geliştirme becerisi, tıpkı alet yapımı gibi insanlık tarihindeki evrimsel süreçte kritik bir rol oynamıştır. Bizi diğer canlılardan ayıran temel özelliklerin başında muhakeme gücümüz gelir. Rasyonel düşünme, insana özgü bir yetidir ve bu yeti, tıpkı dil gibi zamanla öğrenilir, gelişir. Deneyimlerimiz ve bizden önceki kuşaklardan edindiğimiz bilgiler bu süreci besler. Ancak, akıl yürütme çoğu zaman duygularla baş edemez.
İnsanın doğasında daha derin bir katmanda duygusallık yatar. Mantık bize yol gösterebilir, fakat hayatın anlamını, yönünü ve coşkusunu duygular belirler. Bizi gerçekten harekete geçiren, içsel bir kıvılcım olan tutkudur; sadece mantık değil. Zihin, her sabah işe gitmemiz gerektiğini fısıldarken, tutkularımız hayallerin peşinden gitmemizi sağlar. Bu tutkuların kaynağı ise duygularımızdır. Ve duyguların en etkili ifadesi, anlatılan hikâyelerde hayat bulur.
Peki, neden duygulara ihtiyaç duyarız? Çünkü biz sosyal varlıklarız. Duygular, bizi başkalarına bağlayan görünmez köprülerdir. Ortak hisler, bireyleri bir topluluğa dahil eder; kişisel çıkarların ötesine geçerek dayanışmayı mümkün kılar. Savaş meydanlarında can veren askerler bunun dramatik örnekleridir. Binlerce yıldır insanlar, sevdiklerini, topluluklarını ya da inandıkları değerleri korumak uğruna yaşamlarını feda etmişlerdir. Bu tür bir özveri, sadece mantığın ürünü değildir—arkasındaki gerçek güç, derin duygulardır. Ve bu duygular, en yoğun biçimde hikâyelerle dile gelir.
Topluluğun Devamı…
İnsan, doğası gereği tek başına değil, topluluklar içinde var olmuştur. Tarih boyunca, insanlar birlikte yaşamış, işbirliği yapmış ve böylece hayatta kalmayı başarmıştır. Peki, bu toplulukları bir arada tutan bağ nedir? İlk akla gelen, kan bağıdır elbette. Aile üyeleri arasında doğuştan gelen bir bağlılık vardır. Ancak gruplar büyüdükçe işler değişir. Her bireyin diğerini tanıması imkânsız hale gelir. O zaman ne olur? Hayatta kalabilmek için artık daha büyük bir birliğin parçası olmak gerekir.
Yuval Harari, “İnsan beyni ortalama 150 kişilik sosyal ilişkiyi sağlıklı bir şekilde yönetecek biçimde evrimleşmiştir,” demektedir. Bu sınır aşıldığında, insanları birbirlerine bağlayacak yeni bir araç ihtiyacı doğar. İşte burada devreye hikâyeler girer. Ortak bir anlatı, insanları fiziksel bir bağ olmadan da duygusal ve zihinsel olarak bir araya getirir.
Soy bağıyla kurulamayan birlik, paylaşılan mitlerle, efsanelerle ve ortak geçmiş anlatılarıyla sağlanır. Dahası, hikâyeler yalnızca bugünü değil, yarını da şekillendirir. Onlar bizden uzun yaşar; nesilden nesile aktarılır. Büyük dinlerin yayılması da, imparatorlukların ayakta kalması da bu anlatılar sayesinde mümkün olmuştur. Çünkü hikâyeler, yalnızca geçmişi anlatmaz—bir topluluğun kimliğini, değerlerini ve geleceğe dair umutlarını da taşır.
Hikâyelerle ilgili başka bir teoriyi İsviçreli psikanalist Carl Jung öne sürmüştür. Jung, insanların ortak bir bilinçdışıyla evrimleştiğini savunmuştur. O, her kültürde hemen hemen aynı hikâyeler olduğunu, bu hikâyelerin de ilk insanlar tarafından oluşturulduğunu ileri sürmüştür. Ona göre bu yüzden hikâyeleri seviyoruz. Dünyanın neresinde olursa olsun anlatılan hikâyelerde ortak olan bilge adam, yaşlı kadın, kötü adam gibi karakterleri hemen tanıyor, onlara yanıt veriyoruz.
Özetle, bir topluluk, hikâyeler aracılığıyla hayatta kalıyor.
Hikâyeler, bizim doğada varoluş mücadelemizin yansımaları…
İnsanın doğayı ehlileştirmek için verdiği insanî bir tepki…
Kaynaklar:
en.wikipedia.org/wiki/History_of_literature
https://en.wikipedia.org/wiki/Literature
https://www.citylit.ac.uk/blog/why-literature-matters
https://www.worldhistory.org/literature/
reddit.com