Mutlu Olmaya Çalışmayı Bıraktığımızda Ne Olur?

Modern dünya bize cazip görünen bir  düşünceyle kuşatıyor hepimizi: “Mutlu olmalısınız!” düşüncesi bu… Modern dünyaya göre mutluluk sadece mümkün değil,  aynı zamanda hepimizin ulaşması gereken zorunlu bir duygudurumu haline geldi. Öyle ki hepimiz mutlu olmak zorundaymışız gibi hissediyoruz. Negatif düşüncelerden kaçıyor, biri bize halimizi sorduğunda, “Mükemmel!” diyoruz, içimiz kan ağlasa bile… Kişisel gelişim kitapları, motivasyonel sözler ve sağlık uzmanlarıyla bombardımana tutuluyoruz hepimiz. Hepsi aynı şeyi vaat ediyor: “Sürekli neşeli, mutlu olabilirsiniz, sadece bir teknik öğrendiğinizde, bir zihniyet değişimi yaşadığınızda, bir kitap satın aldığınızda siz de başaracaksınız…”

Peki ya bu mutluluğun peşinden koşma çabamız bizi aslında mutsuz ediyorsa? Aradığımız o neşeyi sonsuza dek kovalamak yerine hiçbir şey yapmasak ne olur? Neden kendimizi sürekli geliştirmek ve mutlu olmayı başarmak zorunda hissediyoruz? Neden sürekli mutluluğun peşinden koşuyoruz?

Mutluluğu Aramanın Paradoksu

Psikologlar mutluluğun peşinden koşma eğilimimizi ‘hedonik koşu bandı’ denen bir mekanizmayla açıklıyorlar. Hedonik koşu bandı,  insanların pozitif ya da negatif olaylara rağmen zamanla temel mutluluk seviyelerine geri dönme eğilimi. Bu teoriye göre, bir kişi daha fazla para kazandıkça beklentiler ve arzular da paralel olarak yükseliyor, bu da mutlulukta kalıcı bir artış sağlamıyor. Yeni bir telefon aldığında ya da terfi ettiğinde kısa süreliğine mutlu oluyorsun, ama birkaç ay sonra o eski duygusal seviyene geri dönüyorsun. Başlangıçta yeni ve heyecan verici olan özellikler ya da paylaşılan deneyimler zamanla daha az mutluluk vermeye başlıyor. Tıpkı bir koşu bandında koşan biri gibi… Ne kadar çok bizi mutlu hissettiren deneyimler yaşasak da aslında tıpkı bir koşu bandında koşuyormuşuz gibi yerimizde sayıyoruz. Bu yüzden sürekli bir sonraki mutluluk kaynağını arıyoruz: daha büyük ev, daha iyi araba, daha prestijli iş, daha çok para, daha heyecan verici aşk…

Bu süreç, pozitif ya da negatif etkilerin mutluluk üzerindeki etkisinin zamanla azalması olan hedonik adaptasyon olarak adlandırılıyor. Araştırmacılar mutluluk kapasitemizin %50’sinin kalıtsal olduğunu düşünüyorlar. Geriye kalan kısım ise kısmen yaşam koşullarımızdan, kısmen de kendi çabamızdan kaynaklanıyor. Bu da neden bazı insanların sürekli daha fazlasını arayarak o koşu bandında koşmaya devam ettiğini açıklıyor.

Vazgeçmenin Özgürlüğü

Mutlu olmaya çalışmayı bıraktığımızda dikkate değer bir şey olur: gerçek deneyimler için fırsatlar yaratmış oluruz. Pozitif duygusal durumu sürdürme baskısından uzak, hayatlarımızı gerçekte oldukları gibi deneyimleyebiliriz, olmaları gerektiği gibi değil.

Bu değişimin birçok faydası vardır.

İlk olarak, psikologların “duygusal ayrıntı zenginliği” olarak adlandırdıkları şeyi geliştiririz: duygusal durumlar arasında ayrım yapma yeteneğini… “Mutlu” ya da “mutlu değil” gibi basit iki duygu yerine, günlük yaşamın gerçek dokusunu oluşturan memnuniyet, merak, hüzün, heyecan, nostalji ve diğer pek çok duygudurumunu fark etmeye başlarız. İkinci olarak, daha dirençli hale geliriz. Mutluluk hedef olmadığında hayal kırıklığı yaşama ihtimalimiz azalır. Üzüntü, kaygı ve hayal kırıklığı, sadece insan deneyiminin bir parçasıdır, başarısızlık değil. Bu kabul, pasif veya nihilistik olmak anlamına gelmez; gerçeklikle başa çıkmak anlamına gelir.

Negatif Duyguların Bilgeliği

Kültürümüz negatif duyguları sistemdeki hatalar olarak görür, çözülmesi veya ilaçla tedavi edilmesi gereken sorunlar olarak… Ancak evrimsel psikoloji, bu duyguların önemli nedenler için var olduğunu söyler. Kaygı, bizi potansiyel tehditlere karşı uyarır. Üzüntü, kaybı işlememize yardımcı olur ve diğer insanların desteğine olan ihtiyacımızı ortaya çıkarır ve bizi yardım almaya teşvik eder. Öfke, bize yapılan adaletsizlikleri veya sınırlarımızın ihlal edildiğini fark etmemizi sağlar.

Bu deneyimleri ortadan kaldırmaya çalışmak yerine, onlardan faydalanabiliriz. Mutluluğu kovalamayı bırakan biri, kronik kaygısının yaşam koşulları hakkında değerli bilgiler içerdiğini keşfedebilir. Üzüntüsü, gerçekten değer verdiği şeyleri ortaya çıkarabilir. Öfkesi, kaçındığı gerekli değişiklikleri yapmak için harekete geçmesini sağlayabilir.

Mutluluk mu, Anlam mı?

Araştırmalar anlamın, insana mutluluktan daha çok şey kazandırdığını ortaya koyuyor. Mutlu olmaya çalışmayı bırakan insanlar kendileri için anlamlı olan faaliyetlere, nesnelere, ilişkilere yönelirler. Anlamı arayarak, kendimizi mutlu olmaya zorlamadan, ilişkilere, değerlere, yaratıcılığa odaklanabiliriz.

Ünlü psikiyatrist Viktor Frankl, mutluluğun doğrudan kovalanamayacağını, onun anlamlı eylemlerden kaynaklanması gerektiğini söylemiştir. Mutlu olmaya çalışmayı bırakanlar genellikle bu gerçeği bizzat kendileri keşfederler. Kendilerini iyi hissetmek için değil, sebep önemli olduğu için gönüllü olurlar. Daha gerçek, samimi dostluklar kurarlar, daha anlamlı işler yaparlar.

Başarının Yeni Tanımı

Mutlu olmaya çalışmayı bıraktığımızda, başarıyı yeniden tanımlamak zorunda kalırız. Günlerimizi ruh halimize göre değil, ne kadar dürüst yaşadığımıza, ne kadar mevcut olduğumuza veya değerlerimizi ne kadar onurlandırdığımıza göre değerlendirebiliriz. Başarı, iyi hissetmekten çok özgün olmakla ilgilidir. Bu değişim başta kafa karıştırıcı olabilir. Mutluluk artık hedefimiz değilse, kararlarımızı nasıl vereceğiz? Cevap genellikle kendiliğinden ortaya çıkar: Gelişmekte olduğumuz kişilikle, önemsediğimiz şeylerle en uyumlu kararları veririz.  Seçimlerimizi mutlu olmak için değil, anlamlı olmak için yaparız.

“Hayatın en sürekli ve acil sorusu şudur: başkaları için ne yapıyorsun?”

Martin Luther King Jr.

Mutlu olmaya çalışmayı bırakan insanlar genellikle daha gerçek bir sevinç yaşarlar. Kendini geliştirme kültürünün zorlama, kaygılı mutluluğu değil, gerçek bir yaşamdan kendiliğinden doğan doğal sevincini… Bu, duyguları zorla üretmek ile onların kendiliğinden ortaya çıkmasına izin vermek arasındaki farktır.

Mutlu olmaya çalışmayı bıraktığımızda, mutsuz olmayız. İnsan oluruz.

Kaynaklar:

Brickman, P., & Campbell, D. T. (1971). Hedonic relativism and planning the good society. In M. H. Appley (Ed.), Adaptation-level theory (pp. 287-305). New York: Academic Press.

https://en.wikipedia.org/wiki/Hedonic_treadmill

https://www.psychologytoday.com/us/basics/hedonic-treadmill

https://thedecisionlab.com/reference-guide/psychology/hedonic-treadmill

https://www.verywellmind.com/hedonic-adaptation-4156926

https://www.healthline.com/health/hedonic-treadmill

https://www.researchgate.net/publication/343685034_Hedonic_adaptation

https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/16719675/

https://www.semanticscholar.org/paper/Hedonic-relativism-and-planning-the-good-society-Brickman-Campbell/705b7748c08bfdd1808d76a6b10a37842a2482ef

https://link.springer.com/rwe/10.1007/978-94-007-0753-5_1278

https://positivepsychology.com/hedonic-treadmill/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir